Sevişmiyorlarda aslında... ama rüyalar gerçekten çok renkli. Zavallı Ruhşen bahçe masasında Orhan'ı üstü çıplak gazete okurken filan görüyor. Aptal Ruhşen için gerçekten ne hissetmem lazım bilemiyorum... Kaybettiği zamanın farkında bile değil..
Neyse şimdilik çok dalmak istemiyorum Ruhşen'nin rüyalarına. Şaire şapka... Onu sonra anlatırım :) Ama asıl bahsetmek istediğim Hale... çünki Ruhşenin ağzıyla konuşmak gerekirse ''Köpek Hale Orhan'la ! '' Ben bu cümleyi ilk duyduğumda aklıma ilk gelen karşılık şuydu:
Hale'nin ne suçu var?
Zinanın en geniş tanımı bile bunu kapsamaz ki.
Ağzımdan çıkan ilk söze ise ''Kim söyledi'' oldu...
Hale ile Ruhşen birbirlerini tanımıyorlar bile. Ruhşen'e göre Hale,Orhan'nın kendiyle başedebilmek için hayatına dahil ettiği gereksiz bir karakter. İşte o anda yine içimden birşeyler demek geçti ama... Açıkcası bir erkek hayatına sırf dert yaratmak için birini sokucaksa Ruhşen bunun için en doğru seçim olurdu. Fakat olanları bilen kime sorsam hemen aynı şeyi düşünüyorlar... Birbirlerine inanılmaz yakışıyorlar:))
Orhan hala arada bir ortaya çıkıyor. Sultanahmet'deki o muhteşem gece kulübünde Alman minimal teknosunun yeni isimlerinin 1 geceliğine çalmak için dahi sıraya girdiği herhangi bir haftasonu gecesinde, yada taksimdeki retromuhteşem akşamüstü kafelerinden birinde. Hala ironik bir şekilde kafası karışık Orhan'nın... Bittiğinden beri kim daha çabuk toparladı, kimin seçimleri diğerini gölgesinde bıraktı... ve eminim içini en çok kemirip duran bir başka soru : Ruhşen gerçekten atlattı mı?
Bu ikisi gerçekten akıllanmayacak... Bir haltta olamayacaklar aslında ! Biraraya yeniden geldikleri anda sihirli değnekle biri diğerine dokunmayacak yani.
Ruhşen'i o kadar çok seviyor ve anlıyorum ki aslında... uykularım birkaç kez kaçtı onun durumunu düşünmekten, bir akşam daha fazla dayanamayacağım kenara çekip suratına tüm sevgimle bir tokat atıp kendine getirmem lazım...
- Aklından geçenleri paylaşmadığın için teşekkürler !
C. P.
-Senin algın sıçmış ! Boktan bir zamanda başına gelmiş boktan bir hikayeyi anlatıp duruyorsun... Şimdi oturup saatlerdir anlattığın o hikayeni baştan sona bir kağıda yazıyorsun, sonrada son birkez yüksek sesle okuyup tüm bunların aslında bir kağıt parçasına yazılı ve geçmişte kalmış bir saçmalık olduğunu nihayet anlıyorsun... Bu saçmalık bir daha başına gelmeyecek, uzatma gereksiz yere!!
B. A.
Bana Tölerans ver !
Bana Romans ver !
Bana Aşırı Sevgi ver...
Bana şu boktan dünyada aynen göründüğü gibi olan tek bir şey ver